Skip to content Skip to footer

Orhan Kemal’den yazmak ve yazarlık üzerine

Orhan Kemal’den yazmak ve yazarlık üzerine

orhan kemal yazarlik uzerine - ilkyayinevim - https://ilkyayinevim.com
Orhan Kemal'den yazmak ve yazarlık üzerine

-Ben bütün dünya halkları gibi, benim yer yer cahil, yer yer görgüsüz, çokluk feci şekilde aldatılmış, çıkarın nerede olduğu bilincine varamamış, ama anlatıldığı zaman doğru yola geliveren insanlarımızdan örnekler almaktan yanayım. Buna “Aydınlık Gerçekçilik” diyorum. Delileri, hastaları, budalaları anlatmaktan ne çıkacak?

-Hafif müzik, hafif makale, eğlendirici film ve sanat, kitabın incesi ve yufkasını istiyorsak toplum olarak suç bizim mi? Milleti fikir fukaralığı içinde bırakmak için ellerinden geleni yapanlar kervanına katılmış olanların, bir süre sonra o “fikir fukaralığı”ndan yakınmaya ne hakları olduğunu sormak çok yerinde olmaz mı?

-Ama her şeyi cin gibi bil, sonra da bilmezden gel. Yurduna, yurdunun insanlarına kitaplar dolusu söv! Ben bu tür yazara “hain” derim, “satılmış” derim, “kâse yalayıcı” derim. Bilmem bunları demekle haksız mı olurum?

-Bence yazar, öze en uygun biçimi bulmalı ve tiplerinin bütün sosyal durumlarıyla birlikte, dil özelliklerine de dikkat etmelidir. Her devrin insanı yaşadığı devir ve şartların damgasını belirtecek şekilde konuşur. Anadilini olsun dosdoğru konuşamayan insanlardan bahseden bir yazar, onların konuşmalarını düzeltmekle yalan söylemiş ve kötü bir iş yapmış olur ki bu, namuslu yazarın harcı değildir.

-Bununla beraber romancı yahut hikayeci, elbette dilini işleyecek, ona gücünün yettiği en iyi biçimi vermeye çalışacaktır.

-Yani romancı öyle bir üretici ki, her an, istediği anda, okuyucusunu ağlatabilir, güldürebilir, öfkelendirebilir. Romancının özelliği bu. Sanatçı, yani hisleri nakleden insan.

-Bence sanatçı, önce eleştirmendir. Yani onun sanatçı kişiliğinde her şeyden önce bir kendi kendini, kendi yaptığını haddeden geçiren, kolay beğenmeyen bir yan vardır. Bu estetik yan, sanatçıya kendi kendinin ilk eleştirmenliğini verir. Yani sanatçı eserinin mühendisi, mimarı, estetiği, şusu budur. Bu olmazsa, önce konusunu nereden nasıl alacağını, niçin alacağını, hangi biçimde vereceğini bilemez ki.

Bizde eleştirmen değil, birtakım maksatlarla yazı yazan, birtakım sanatçıları tutup, birtakımına boyuna gölge düşüren kimseler var.

Sanatçı olsun, ozan olsun, düzyazının çeşitleriyle uğraşan hikayeci, romancı, denemeci olsun ya da ressam, yontucu, müzisyen olsun, ne olursa olsun geniş anlamda bir düşünürdür. Önce budur. Yani önce düşünür, sonra sanatçı.

-Ben tanıdığım insanları yazıyorum, tanıdığım, konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtını sıvazladığım, sırtımı sıvazlayan insanları yazıyorum. Ben bu insanları etüt ettim. Hikayelerimde şunları belirttim: vatandaşlarım şu şu şu şartların altında istismar ediliyor, eziliyorlar. Bu şartların ortadan kaldırılması lazımdır.

-Has sanatçı ne yurdu ne de dünyası üzerinde kötülük düşünemez. Has sanatçı satın alınamaz. Onu satın alabilecek ne para, ne pul, ne mevkii vardır.

-Hayatta pek çok haksızlık var… Yazarın görevi bunlarla da savaşmak…

-Roman benim ideolojik anlayışıma göre yazılmıştır… Olaylar özgün bir anlayış içinde verilmiştir… İşçi sınıfı, köylü benim kaynağım, dayanağım olmuştur. Burjuvalaşmış teknik karşısında ezilen, yok olan insanlar benim insanlarım olmuştur… Onların acıları, onların ekmekleri, benim ekmeğim benim acım olmuştur… Köyün köylünün sosyal, ekonomik ve tarihsel çelişkileri, köy işçilerinin, ırgatların direnişleri, çalışma ve yaşama koşulları, benim yaşama ve çalışma koşullarım olmuştur…

-Fakir, ezilmiş, zavallı, hor görülmüş halkımı ayak altına alacak romanlara milyon verseler benim için önemli değil. Halka, halkıma inanıyorum. Her türlü geriliği, zaman zaman hainliğine rağmen, suç onun değil. Yüzyıllar boyunca ona ne verilmiş ki isteniyor?

-Dost bir roman, okuyucusuna bilimin ışığında aydınlanmış gerçekleri sunar. Yaşadığı toplumdaki yerini, yaşadığı toplum düzeninin kuruluş mekanizmasını… Bu suretle kişiye, daha doğrusu toplum katındaki kalabalığın gerçek mutsuzluğunun nedenlerini belirtir. Mutluluğun adresini verir.

-Dişinden tırnağından artırarak, doludizgin zevkinin tozpembe heyecanlarıyla yüklü kitabını ortaya at, bekle. Sonunda iyi, kötü hiçbir ses çıkmasın. Korkunç!

-Ben, aydınlık, umut dolu, okuduğum zaman bana yaşama sevinci, kötülüklerle savaşabilme gücü veren romanları seviyorum. Üst yanı fasa fisooooo!

 

 

Kaynak: edebiyathaber.net 

 

Bunlar da ilginizi çekebilir

Go To Top