Yayınevlerine Kitap Dosyası Gönderme Rehberi
Yayıncılık sektörünün kalabalıklaşmasına, bir kitap yazmak için yola çıkıp yayınevlerini yakından inceleyen yazar adaylarının her gün artmasına rağmen kitap yayımlatmak ve yayınevlerine kitap dosyası gönderme konusundaki kafa karışıklıkları bit-e-miyor.
Onca zamandır üzerinde çalıştığınız kitap dosyası bitti, sıra yayınevlerine göndermek ve verecekleri cevabı beklemeye geldi. Peki nasıl bir yol izlemek lazım? Hangi yayınevine veya yayınevlerine başvurmak gerek? Yayınevlerine kitap dosyası gönderme için kapılarına mı gitmeli, e-posta mı yoksa kargo mu göndermeli? Editörler kitap dosyalarını okurken nelere bakacaklar, neleri isteyecekler, hakkınızda neler düşünecekler?
Farklı kaynaklarda bu sorulara yanıtlar verilmiş olsa da güncel ve toplu bir cevap vererek bu yolun başındaki yazar adaylarına yardımcı olmak, öne çıkan yayınevlerinin dosya kabul koşullarını ve adreslerini derlemek istedim. Bunu, hem aynı yollardan geçmiş genç bir yazar, hem de farklı içeriklere sahip yayınlara ve yayınevlerine, kişilere ve kurumlara editörlük hizmeti veren bir arkadaşınız olarak yaptım. Yani bilgiler hemen hemen ilk elden ve güvenilirdir.
Farklı kaynaklarda bu sorulara yanıtlar verilmiş olsa da güncel ve toplu bir cevap vererek bu yolun başındaki yazar adaylarına yardımcı olmak, öne çıkan yayınevlerinin dosya kabul koşullarını ve adreslerini derlemek istedim. Bunu, hem aynı yollardan geçmiş genç bir yazar, hem de farklı içeriklere sahip yayınlara ve yayınevlerine, kişilere ve kurumlara editörlük hizmeti veren bir arkadaşınız olarak yaptım. Yani bilgiler hemen hemen ilk elden ve güvenilirdir.
BÖLÜM 1 | Kitap Dosyasını Göndermeden Önce
Kitap Dosyanız Gerçekten Bir Dosya mı?
Herhalde “Dosyanızı göndermeden önce dosyanızı tamamlayın,” gibi kötü bir şaka yapmamı beklemezsiniz. Bu tatsız bir espri gibi olsa da bunu cidden yapan yazar adayları maalesef var.
Yayınevlerine kitap dosyası gönderme işlemi için e-posta yazarak veya telefon açarak, “Konusu şöyle olan bir çalışmam var, bitirsem ilgilenir misiniz?” tadında sorular soran çok yazar adayı olduğu bir gerçek. Bir gerçek de -doğal olarak- şu ki bitmemiş bir dosyayla, bir fikirle ilgilenmek hiçbir yayınevinin yapacağı bir iş değil. Maketten ev almak gibi bir şey olur.
Bu yüzden bitmemiş, tamamlanmamış bir dosyanın, yayımlanması aşamasından önce tamamlanması gerekiyor.
Kitap Dosyasıyla Birlikte Ne Göndermeliyim?
Özgeçmişin haricinde bazı yayınevleri, eserinize dair bir sunum da isteyebiliyorlar. Bu konuda Türkiye’deki en uzun listeye Doğan Kitap sahip. Dosyanızla birlikte bir form doldurmanız, türlere göre ayrı ayrı hazırlanmış bu formlarda eserinizden epey bahsetmeniz gerekiyor. Bu bir yanıyla çok kasıntı bir hareket gibi gelse de bir yanıyla da eserine hakim olan ve güvenen bir yazarın kolaylıkla yanıt verebileceği sorular olduğunu -veya tersinden söyleyelim,- bu soruları zaten kolayca yanıtlayabileceğini söylemek gerek.
Kimi yazar adayları, dosyasını süsleme yoluna gidebiliyor. Çetrefilli fontlar kullanabiliyor, kapak çizebiliyor, havalı karalamalar veya baskı yöntemleriyle gönderiyor, vs… Oysa sade bir şekilde çıktısı alınmış bir dosya ve dosya ile yazarının adının yazılı olduğu düz bir kapak da yetebileceği gibi dosyanızı ne kadar süslerseniz ve ne kadar çok laf kalabalığı yaparsanız ciddiye alınma ihtimali de o kadar azalacaktır. Unutmayın ki editörlerin masasında yığınla dosya ve başka işler var; zamanları, enerjileri kısıtlı ve ona derdinizi en kısa yoldan anlatmanız gerekiyor.
Yayınevlerine Kitap Dosyası Gönderme Kargoyla mı E-postayla mı Yapılır?
Bunun yanıtı da yayınevlerine göre değişiyor. Kimi yayınevi sadece biriyle alabiliyor, kimisi için fark etmiyor. Sonraki bölümde, yayınevlerinin bu tercihlerini de yazdık, ama listede olmayan bir yayıneviyle muhatapsanız öncesinde sormanız gerekli tabii.
Bir yayınevi illa e-posta istiyorsa “dokunmuyorsa, yoktur” paranoyaklığıyla ısrarla kargo göndermenize gerek yok. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var, editör sizden e-posta istiyorsa e-posta gönderin, doğru ve iyi bir editörse mutlaka açıp bakacak, merak etmeyin.
“İlk 5 Sayfa Kuralı” Gerçek mi?
Tüm dünyada yayıncılığın şehir efsanelerinden birisidir bu. Bir süre önce bizde de yerli bir editörün paylaştığı hafif kibir kokan bir yazıda da, ilk 5 sayfanın önemli olduğunu, bu ilk 5 sayfayı beğenmeyen editörün çok da zamanı olmadığı için dosyayı çöpe atacağını okumuştuk. Bu, bazı yerlerde 5 sayfa diye geçer, bazı yerlerde 6 veya 10… Ama ilk sayfaların önemine vurgu yapılagelmiştir hep.
Söz konusu yazıyı okuyanlar için altını çizeyim: Bunun şehir efsanesi olduğunu sadece bir bakımdan söylüyorum, bir bakımdan yalan da değildir ama sadece ilk 5 sayfaya şans veren bir editörün yaptığı da doğru değildir.
Burada şunu iyi anlamak gerekiyor: Bir edebi eserin asıl başarısı ağırlıklı olarak ne anlattığında değil, nasıl anlattığındadır. Bu yüzden ilk 5+/- sayfada, eserinizin ipuçlarına, yani ne anlattığınıza değil öncelikle nasıl anlattığınıza bakacaktır editörler. Dil akıcı mı, süslü mü, ritmik mi, yorucu mu, ifade ve tasvir gücü nasıl, heyecan, merak ve gerilim yaratıyor mu, olaya hakim mi… gibi ipuçları, gerçekten de iyi bir okur/editör için ilk 5 sayfada kendini ele verir. Bu açıdan evet, giriş kısımları çok önemli.
Ama yine de profesyonel bir editörün en azından orta karar bir hızlı okumacı olup dosyanın kalanını da taraması ve gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum. İlk sayfalarda basireti bağlanan ve bunu son okumalarda da çözemeyen acemi yazarımız belki bir süre sonra çok acayip açılmış ve toparlamış olabilir. Eh, kitap bu ham haliyle basılmayacağına, bir editöryel süreçten geçeceğine göre bu çok kötü ilk 5 sayfayı toparlayabilmek de mümkün olabilir.
Ha, aksini savunan olur da “İlk sayfaları kötü olup sonra toparlayan eser oranı yüzde 2-3’tür” derse, “O da doğru,” deyip susarım; ayrı konu… Ben, o çok küçük ihtimallere açık kapı bırakıyorum sadece, çünkü bırakmak gerek.
Yayınevleri Bana Ne Zaman Dönecek?
Her yayınevinin bir çalışma sistemi, belli bir çalışan sayısı ve yayın programı var. İkinci bölümde göreceksiniz; 90 günden 6 aya kadar uzayan bir yelpaze var. Burada devreye sabır giriyor. Tezcanlılık edip daha içinize sinen bir yayınevini 6 ay beklemektense orta halli bir yayınevini 90 gün beklemek için diğerine göndermezlik veya sonucu beklemezlik etmeyin. Umberto Eco’nun dediği gibi, “Sanat da edebiyat da hamallık,” yapacak bir şey yok.
Bir yayınevi “3 aya kadar döneceğiz” dediyse, 2. ay arayıp “Bu ay benim doğum günüm, bana bir sürpriz yapıp dosyamı okur musunuz?” gibi şirinlikler yapmamanızı öneririm. Bu örnek saçma mı geldi? Bizzat gördüm, şahitlerim de var.
(Bir not: Sürekli “dosyalarınız mutlaka okunacak, dönüş yapılacak” diyerek yayınevlerini kusursuz bir yerde konumlandırdığım düşünülmesin. İstisnaların bozmadığı kaideler üzerinden konuşuyorum ama yayınevlerinin edebiyat tarihi boyunca çok önemli eserleri geri çevirdiğini biliyoruz.)
İçim Ürperiyor, Ya Romanımı Çalarlarsa?
Teorik olarak bu mümkün, ama pratik olarak bir yazar adayının kitabının, hele ilk kitap dosyasının en azından bir yayınevi tarafından çalındığı pek görülmemiştir.
Eseriniz zaten iyiyse, yayınevi bunu basmak ve getirisini kazanmak ister. Hiçbir yayınevi, kendisine okur, kâr ve saygınlık getirecek bir eseri geri çeviriyormuş numarası yapıp da kitabı başka isimle basmaz. (Tabii burada yine merdivenaltı yayınevleriyle muhatap olmama şartı giriyor.)
Ama yine de çok korkuyorsanız, geceleri uykunuz “O benim kitabım!” diye bölünüyorsa herkesin tek çare sandığı “notere onaylatmak” zorunda değilsiniz. Notere onaylatacağınız paranın üzerine cüzi bir miktar ekleyip zaten kitabı kendiniz bastırırsınız.
Bir kitabın size ait olduğunu kanıtlamak için hiçbir yere göndermeden önce kendinize e-posta atabilirsiniz mesela. Zaman damgası işlevi görür bu. Veya postaneye gider, kendinize iadeli taahhütlü gönderdiğiniz paketi açmadan saklarsınız. Hepsi bu… Metin olun…
Ama… yayınevlerine kitap dosyası gönderme öncesinde dikkat etmeniz gereken kötü niyetli insanlar, hatta arkadaşlar olabilir. Fikriniz çok iyiyse öyle gelişigüzel ortamlarda, özellikle sizinle aynı yazarlık yolunda olan veya olmayı düşünen kimselerin yanında çok da dillendirmemeniz güzel olur. Bu belki iki paragraf önceki tavırdan daha paranoyakça ama intihal denilen şey de zaten çoğu zaman kelime kelime değil, fikir bazında yapılıyor, üstelik ispat da edilemiyor, malum…